- 30 Temmuz 2022
- 1188
Bir bebek temel bağlanma figürü olan annesinden tüm ihtiyaçlarını karşılayabilir mi?
Elbette karşılar. Bebekler dünyaya geldiğinde anneler de onları koruma, besleme, güvende tutma içgüdüleriyle donatılır.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi vardır. Genelde yetişkinlerin ihtiyaçlarını temel alan araştırmalara konu olmuştur. Hadi gelin biz bunu bebeklere uyarlayalım ve bir annenin Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre bebeklerinin tüm ihtiyaçlarını karşılayabildiğini birlikte değerlendirelim.
Öncelikle Maslow’un teorisinden başlamakta fayda var. Maslow’a göre insanların ihtiyaç temellerinin dayanağı genel olarak biyolojik ve içgüdüseldir. Bu durum genetik temeller üzerine insanları karakterize etmekte ve bilinçleri dışında etkilemektedir. Yeni doğan bebekler içgüdüsel olarak bazı ihtiyaçlara sahip olurken, yeni doğan bir bebeğe sahip olan anneler de aslında bilinçleri dışında içgüdüsel olarak bebeklerinin ihtiyaçlarını karşılama eğiliminde oluyorlar.
İhtiyaçların insanın davranışlarını etkilemesi ve giderilen ihtiyaçların yerini yenilerinin alması insanın yaşamı boyunca devam eder. Annelerin büyümekte olan bebekleri ve çocukları için “ihtiyaçları, istekleri hiç bitmiyor” dediğini sık sık duyuyoruz. Sevgili anneler, bazen zorlandığımız ve yakındığımız bu konu aslında bebeğimizin kendini gerçekleştirmeye doğru giden bir serüveni olduğunu bilmek belki sizi rahatlatır. Onların her ihtiyacını karşıladığımızda bir yeni ihtiyaç ortaya çıkacak ve bebeğimiz basamakları aşarak ilerlemeye devam edecek.
Bu ihtiyaç durumu bir sıra düzeni içinde olur. Maslow bu düzende fizyolojik ihtiyacı ilk sıraya koyuyor. Bu ihtiyaçlar insanların biyolojik olarak varlıklarını sürdürülebilmeleri için gerekli olan ihtiyaçlardır. Barınmak, uyumak, cinsellik, açlık, susuzluk, nefes alıp vermek ve boşaltım gibi yaşamın en temel ihtiyaçları bu kategoride yer alır. Bir bebek dünyaya geldiğinde hemşirelerin yapmaya çalıştığı ilk şey bebeğin annesini emmesini sağlamaktır. Çünkü bu ihtiyaç yaşamın devam etmesi için en önemli ihtiyaçtır. Yalnızca Anne sütü özellikle ilk 6 ay boyunca bir bebeğin açlık, susuzluk gibi tüm ihtiyaçlarını karşılamakta ve büyümesi için gerekli vitamin ve mineralleri de içermektedir.
Çok sık boşaltım yapan bebeklerin yeni doğduklarında günde 6-7 defa bakım veren (genellikle anne) tarafından yapılmaktadır. Barınma ve uyku ihtiyaçları da özellikle son yıllarda ten temasına verilen önem sebebiyle anne ile ten tene uykuya geçmesi önerilmektedir.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin ikinci aşamasında güvenlik ihtiyacı gelir. Güvenlik ihtiyacı hayatta kalmayı sağlamak ve zarardan korunma olarak tanımlanabilir. Yapılan bir araştırma yenidoğan bebek kokusunun erkeklerde saldırganlığı azaltırken kadınlarda ise arttırdığını ortaya koyuyor. Ancak anne bu saldırganlığını sadece bebeğini korumak için ortaya koyuyor. Yani bebeğini korumak ve güvende tutmak anne tarafından içgüdüsel olarak sağlanan bir durum oluyor. Ayrıca annelerin, bebeğinin nefes alıp almadığını kontrol etmek için sık sık uyanması; bebeğini kalın giydirince terlediğini, ince giydirince de üşüdüğünü düşünmesi; sigara tüketen kişilerden ve sağlıksız süreçlerden bebeğini uzak tutmaya çalışması da aslında annelerin bebeğinin güvenlik ihtiyacını karşılamaya yönelik yaptığı çabalar diyebiliriz.
Maslow’a göre üçüncü ihtiyaç ise sevgi ve ait olma ihtiyacıdır. Sevgi ve ait olma ihtiyacı, insanların diğer insanlar ile bağlantı içinde olması, olumlu sosyal ilişkiler kurması ve grup aidiyeti olarak tanımlanabilir.
Her ne kadar bebeklerin bizi anlamadığını veya iletişim kurmadığını düşünsek de onların bu ihtiyacını karşılama yöntemleri farklı oluyor. Bir bebeğin annesiyle konuşmasını bekleyemeyiz ancak onun sesini duyduğunda ona doğru bakması, ona gülmesi, sevinmesi, tepki vermesi, heyecanlanması… aslında anne babayla iletişim kurduğunu ve kurmak istediğini gösteren işaretlerden bazılarıdır.
9 ay bebeğini karnında taşıyan bir annenin dünyaya geldiği anda bebeğini yanında istemesi, onu kucaklaması bu aidiyet ihtiyacını karşılamaya yönelik içgüdüsel bir tepkidir. Özellikle ilk 40 gün anne ve bebeğin yoğun bir birlikteliği söz konusudur. Bu durum dördüncü trimester olarak adlandırılmakta ve bebeğin anne karnından ayrılıp dünyaya alışması için gereken geçiş süreci olarak görülmektedir. Bu noktada aidiyet duyusunu güçlendirerek bebeğin ayrışmasını sağlayan kişi yine annedir.
Dördüncü ihtiyaç ise takdir edilme ve saygı ihtiyacıdır. Takdir edilme ve saygı kişinin bulunduğu toplumda, başkalarının dikkatini çekme ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ihtiyaçlar; önem verilme veya özen tanınma olarak belirtilebilir. Bir bebek kendisine verilen önemi ve özeni hissetmektedir. Bebek ağlayarak anneye ihtiyaç duyduğunu belirttiğinde, eğer anne veya bakım veren kişi bebeğin ihtiyacını önceliğe alıp ona yöneliyorsa bebekte zamanla saygı duyulmaya değer olduğunu düşünmeye başlayacaktır. Ayrıca çocuğa kişisel alanının ve sınırlarının olduğunu hissettirmek, isteklerini ve fikirlerini dikkatte almak, çocuk üzerinde fiziksel veya psikolojik baskı kurmamak kendine yönelik saygınlık ihtiyacını karşılamaya katkı sunacaktır.
Son olarak kendini gerçekleştirme ihtiyacı, her ne kadar yetişkinlikte tamamlanan bir olgunluğu kapsıyor olsa da bu noktaya ulaşmak için atılan her adım çocuklukta, özellikle 0-6 döneminde temelini atmaktadır. Burada aslında anneler, çocuğun gelişim dönemine özgü gelişim görevlerini yerine getirmesine katkı sağladığı ve izin verdiği taktirde çocuğun kendini bulmasına, kendini tanımasına ve bu sayede kendini gerçekleştirmeye yönelik ilerleme kat etmesine katkı sağlayacaktır. Ebeveynler olarak çocuğun yürümeye başladığı zamanlarda desteklenmesi, belli bir yaşa geldiğinde kıyafetlerini giyip çıkarmasına müsaade edilmesi, sosyal-kültürel-sportif olanaklar sunularak yetenek ve ilgi alanlarını keşfetme fırsatı verilmesi… çocuğun kendini gerçekleştirmesinde önemli adımlardır.